GEZİ SÜRECİNDE ANKARA’DA NELER YAŞANDI? (2)

 

Ankara’daki Gezi gösterilerinin ateşi düşünceye kadar, yanlış hatırlamıyorsam bir hafta boyunca, Kızılay’daki güvenlik tedbirlerine Polisle birlikte nezaret etmiştik.

1 Haziran 2013’de Kızılay’daki olaylar esnasında Ethem Sarısülük bir kurşunla yaralanmıştı. Bizim bulunduğumuz nokta bu gelişmeleri gözle takip edebileceğimiz bir konumda değildi. Sarısülük iki hafta süren yaşam mücadelesinin ardından hastanede hayatını kaybetti.

Sarısülük ailesi oğullarının cenazesini memleketleri olan Çoruma götüreceklerdi. Fakat bunun öncesinde Ethem’in polis kurşununa hedef olduğu noktada bir anma etkinliği yapmak istediler. Yeni bir toplumsal olay oluşması riski bahane edilerek cenazenin Kızılay’a götürülmesine ve orada bir anma etkinliği yapılmasına izin verilmedi. Aile ise bu konuda ısrarcı davrandı ve Kızılay’da anma yapmak üzere Batıkent’ten yola çıktılar.

Valilik Kızılay’da anma toplantısı yapılmasını ve bu maksatla yapılacak toplu seyahatleri yasaklamıştı. Bu yasağın uygulanabilmesi için de yine, can simidi olarak Jandarma görevlendirildi. Cenazenin şehre gidişinin engellenmesi için belirlenen nokta, İstanbul-Ayaş yolu üzerinde bulunan Güvercinlik-Batıkent kavşağı oldu. Bilmeyenler için söyleyeyim; burası aynı zamanda Ankara Jandarma Bölge Komutanlığı kışlasının girişinin hemen önüdür. Burada yine Jandarma ve polis birlikleri zırhlı araçlarla birlikte tertiplendiler. Ben de sivil kıyafetli olarak orada bulunuyordum.

Üstlerimiz tarafından, cenaze sahipleri ile resmi görevlilerin değil de benim ve oradaki birkaç sivil kıyafetli görevlinin muhatap olması istendi. Ben Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa ile kısa bir görüşme yaparak durumu izah ettim, ama tabii ki ikna edemedim. Tam diğer aile fertleri ile görüşmek üzere yanlarına giderken, CHP Milletvekili Levent Gök olay mahalline geldi. Ben kendisiyle görüşerek resmi makamların aldığı kararı izah ettim. Bunu söylerken bir taraftan da içim acıyordu. İstek çok masumdu, fakat izin verilmiyordu. Sayın Gök’e, talimat dışına çıkamayacağımızı, fakat kendilerinin yetkililerle görüşmeleri halinde belki izin konusunda bir yumuşama olabileceğini söyledim. Sayın Gök önce Sarısülük ailesi ile görüştü. Sonra telefonla Ankara Valisi’ne ulaşmaya çalıştı. Zannedersem ulaşamadı. Neticede durum değişmedi.

Araç kortejinin geçişine izin verilmeyince, aile cenazeyi yaya yürüyüşle Kızılay’a götürmek istedi. Tabii buna da izin verilmedi. Çok şükür herhangi bir asayiş olayı yaşanmadı. Fakat kalpler kırık ve buruk bir vaziyette Sarısülük ailesi oradan ayrıldı.

Benim o gün edindiğim izlenim şu oldu: Ne cenaze sahiplerinin olay çıkarmak gibi niyetleri vardı ne de göstericilerin taşkınlık yaparak cenaze sahiplerini zor durumda bırakmak gibi bir tavırları. İnsanlar dingin bir vaziyette basit bir anma töreni icra etme hevesindelerdi.

Yol üzerinde bunlar yaşanırken, Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil, Jandarma kışlasından, Batıkent kavşağının görülebildiği bir noktasında ağaçların altındaki kamelyada oturmuş olan biteni izliyordu. Ben bir iki defa yanına giderek gelişmeler hakkında bilgi verdim.

Velhasıl Ethem Sarısülük’ün na’şının, vurulduğu yere götürülmesine ve orada bir anma yapılmasına izin verilmedi. Aslında bu talebin gerçekleşmesini engelleyen kişi Ankara Valisi Alaaddin Yüksel değildi. Zira Vali Yüksel bütün eylem sürecinde makul ve yatıştırıcı bir rol oynama gayretindeydi. Fakat tedbirlerin sertleşmesini isteyen kişi dönemim İçişleri Bakanı Muammer Güler’di. Gerçi o da bir noktada dönemin Başbakanı Erdoğan’ın talimatlarının dışına çıkmıyordu. Bir cenaze konusunda bile yerel yöneticilere inisiyatif tanınmayan bu süreci milletçe hayretler içerisinde izleyerek yaşamış olduk.

Bu gelişmelere paralel olarak, Kızılay’da da olay yerinde halkın toplanmasına izin verilmedi. Birkaç temsilcinin çiçek bırakması ile anma töreni sona erdi. Ethem Sarısülük’ün cenazesi Batıkent Cemevi’ne götürüldü ve burada yapılan törenin ardından memleketi Çorum’da defnedildi.

Gösteriler devam ederken, biz de Ankara İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat şubesi olarak elde ettiğimiz her türlü bilgiyi, güvenlik tedbirleri kapsamında değerlendirilsin diye MİT’e ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne bildiriyorduk. Fakat çok ilginçtir, birçok konuda Jandarma ile bilgi paylaşan MİT, Gezi olayları sürecinde neredeyse hiçbir bilgiyi paylaşmıyordu. Buna bir anlam verememekle birlikte bu durumu sorgulayabileceğim bir konumda da değildim.

Bir de şu var. Gezi olayları başladığında safını belirlemek için havayı koklayan insanların arasında gazeteciler ve haberciler de vardı. Bunların bir kısmı ile İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi olarak görüşüyorduk. Biz onlardan, onlar da bizden haber devşirme gayretindeydik. Aralarında resmi haber kanallarının görevlileri de vardı. Herkeste “acaba bu işin sonu nereye varacak” merakı had safhadaydı. Bu merakın nedeni, bir an önce safını belirleme kaygısıydı: Gezicilerden yana mı olmalı, hükümetten yana mı?

 

2 Comments

  1. Ozer Girgin dedi ki:

    Yazilarinizi ilgiyle takip ediyorum. Bir donemin bilinmezlerine isik tutuyorsunuz. Ulkenin bugunlere gelisine neden olan onemli olaylardan birini 1. agizdan ogrenmek hayli onemli. tesekkurler

  2. Emre kaya dedi ki:

    Bu değerli bilgileri kamu ile paylaştığımız için teşekkürler. Bence herşey şeffaf ve net olmalı. Herkes bildiğini bir bir açıklamalı. Diğer kolluk kuvvetlerinden de karanlık noktaların açıklanmasını bekliyoruz. Sizi tebrik ediyor yazılarınız devamını dört gözle bekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir