HEYSEM TOPALCA VE TUHAF BİR SORUŞTURMA HİKÂYESİ

 

I

Heysem Topalca’nın 10 Şubat 2021’de Konya’da şüpheli bir tır kazasında ölmesi, medyada hak ettiği ilgiyi görmedi. Bu ilgisizliğin bir nedeni medya üzerindeki AKP baskısı olduğu kadar bir diğer nedeni de konunun MİT ile olan bağlantısından dolayı oluşan korku atmosferi. Ben bu yazıda mümkün olduğunca ölümünden sonra Topalca hakkında yazılanları tekrar etmeyeceğim. Fakat konunun sıkı takipçisi olmayanlara hatırlatma babında birkaç hususa da değineceğim. Ardından kamuoyunun daha önce duymadığı bazı konulardan bahsedeceğim.

Heysem Topalca ismi Suriye savaşı ile birlikte duyulmaya başlandı. Topalca, zamanla gizemli ve kriminal bir kimlik kazandı. Adının karıştığı olayları sıralamak bile bunu anlamak için yeterli:

  • Cilvegözü Sınır Kapısı patlaması (11 Şubat 2013)
  • Reyhanlı patlaması (11 Mayıs 2013),
  • Adana Sarin Gazı operasyonu (28 Mayıs 2013)
  • Cilvegözü patlaması (17 Eylül 2013)
  • Alevi köylerine saldırı (5 Ağustos, 12 Ekim 2013),
  • Konya’da imal edilen Havan başlıklarının Adana’da yakalanması (7 Kasım 2013),
  • Gazeteci Bünyamin Aygün ile birlikte Suriye’de kaçırılma olayı (27 Kasım 2013)
  • Adana MİT Tırları olayı (19 Ocak 2014),
  • Hatay Yayladağ’da Evrakta sahtecilik davasından beraat (12 Mart 2014)
  • Niğde saldırısı (20 Mart 2014),
  • Jandarma Gen.Kom. Raporunda Tarihi eser kaçakçılığı (9 Haziran 2014)
  • Suriye/Kesep bölgesinde Ermenilere karşı cihatçı gruplarla birlikte yürütülen operasyon (14 Haziran 2014),

Merak edenler bu olaylarda Topalca’nın rolünün ne olduğuna dair basit bir internet araştırması ile bir çok bilgiye ulaşılabilir.

Yurt gazetesi muhabiri Ömer Ödemiş’in haberindeki (3 Aralık 2013) iddialara göre Topalca, Suriye’de yüzlerce sivilin katledilmesi eylemine de bizzat katıldı. Suriye Türkmen bölgesindeki polis karakollarına ilk saldırıları organize etti. Suriye Şabanlı karakolunu basarak 11 polisi katletti, birçok Aleviyi katletti ve mallarına el koydu. Her türlü malzemenin kaçakçılığını rahatlıkla yapan acımasız birisi. Yayladağı Emniyet müdürlüğüne sık sık gidip gelmektedir. 300 kadar silahlı adamı vardır. Bu adamlarla bölgede birçok yağma ve katliama katılmıştır. El Kaide ve diğer radikal silahlı gruplara silah ve mühimmat sağlamıştır.

Taksi şoförlüğünden Suriye savaşının Türkiye/MİT bağlantılı önemli bir aktörüne dönüşen Heysem Topalca’nın bilinenleri az olan hayat hikâyesini, Hamide Rencüzoğulları’nın köşesine taşıdığı, Somer Sultan’ın açıklamalarında bulabilirsiniz.

Milliyet gazetesi muhabiri Bünyamin Aygün, Suriye’de kaçırıldığında Heysem Topalca ile birlikte 17 gün aynı hücrede kalmış. Aygün kendisini kaçıranların IŞİD üyesi olduklarını, kurtaranların ise ÖSO’ya bağlı Ahrar üş Şam örgütünün elemanları olduğunu söylüyor. Serbest kaldıktan sonra yazdığı “IŞİD’in Elinde 40 Gün”  isimli kitabında bu 17 günlük birlikteliğe dair çok az şey anlatıyor. Kitabı okuduğunuzda, Aygün’ün izlenimleri kadar Topalca ile neler neler konuştuklarını da merak ediyorsunuz, fakat bu noktada tatmin olamıyorsunuz.

Aygün serbest bırakıldıktan sonra Yurt gazetesinden Ömer Ödemiş, sosyal medya hesabından konuyla ilgili şöyle bir paylaşımda bulundu: “’Aygün serbest bırakıldığına göre yazabiliriz. Gazeteci Aygün’ü Türkmen çeteleri fidye için kaçırdı. Suriye’ye, Türkmen cephesinden Ali Beşir kanalıyla Yayladağı kırsalından yasadışı olarak girdi. Heysem Topalca ile buluştu. Bu çirkin tezgahı planlayanın da Heysem Topalca olduğu söyleniyor. Aynı gün Heysem Topalca da yakalandı. Bünyamin ile son ilişki kurulduğunda yanında Heysem Topalca olduğunu söylüyor. Sonrasında gazetecinin para edeceğine karar veriyorlar. Önce 2 milyon dolar istiyorlar. MİT her şeyi biliyor. Sonra 300 bin dolara kadar iniyorlar. Bünyamin Aygün’ü kaçıranların ailelerinin tamamı Türkiye’de Yayladağı’nda yaşıyorlar. MİT başından beri kimlerin elinde olduğunu biliyor ve onlarla bir biçimde ilişki kuruyordu. Çeteye aracılık etmek isteyen Türkmen bir katil, bir haftadır Hatay’da ilişki kurmaya çalışıyordu. Yani MİT telefon da etse, Aygün bırakılırdı. Bence işin özeti bu. Geçmiş olsun Aygün. Yasadışı güçlerle ilişkide gazetecilik yapma. Bünyamin’in yaşamına zeval gelir korkusuyla bildiklerimizi bu güne kadar haber yapmadık. Oysa tam bir tezgâhtı.”

Aygün, kurtarılmasında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Heysem Topalca’nın etkili olduğunu söylüyor. Fakat 17 günlük birliktelikte Reyhanlı patlamasının sanığından konuyla ilgili bilgi almamış olması ve bunları kitabında yazmaması ise bana göre oldukça şaşırtıcı. Ben bu durumu basitçe “gazetecinin tercihi” olarak yorumlayamıyorum.

Yirmi yılı aşkın bir süre MİT’te çalışan Önder Sığırcıkoğlu’nun açıklamaları da Heysem Topalca hakkındaki gizemi dağıtmaya yetmiyor. Sığırcıkoğlu, OdaTv’de yayınlanan açıklamasında Topalca’yı çok eskiden beri tanıdığını, Suriye-Türkiye arasında taksicilik ve kaçakçılık yaptığını, MİT ile irtibatlı olduğunu, çok önemli birisi olmadığını fakat “bizimkiler” dediği MİT mensuplarının kendisine çok önem verdiklerini, Bayır Bucak Türkmenleri grubunun yöneticilerinden, radikal birisi olduğunu ve uzun süredir MİT’le bağlantılı olduğunu, zaman içerisinde önemli birisi haline gelmiş olabileceğini söylüyor.

II

Aslına bakarsanız Heysem Topalca adının karıştığı her olay, detaylıca incelenmeyi hak ediyor. Şimdilik bu incelemeyi başka bir zamana bırakarak, Niğde’de meydana gelen olayın ardından yürütülen soruşturma sürecinde yaşanan gelişmelerden bahsedeceğim.

20 Mart 2014 tarihinde Niğde’de meydana gelen saldırının ardından 3 şüpheli/fail yaralı olarak yakalanmıştı. Niğde Devlet Hastanesi önünde yaşanan kargaşa gerekçe gösterilerek soruşturmanın Ankara’da yürütülmesine karar verildi ve olayın şüphelileri önce Ankara Numune Hastanesine, ardından da Ankara İl Jandarma Komutanlığının nezarethanesine sevk edildiler. Ankara’daki soruşturmayı yürütmek üzere de adli kolluk olarak Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına bağlı olan Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığının personeli görevlendirildi. İlk sorgu işlemlerine Ankara İl Jandarma Komutanlığında başlandı.

Bu arada ilginç bir gelişme de yaşandı. Şüpheliler Ankara Numune hastanesine getirildiklerinde MİT görevlisi iki şahıs da hastanedeki bu üç şüpheliyi takip etmeye başladılar. Bu takip Ankara İl Jandarma Komutanlığında da devam etti. MİT görevlileri Jandarmanın yapacağı ifade alma işlemine de katılmak istediler. Bunun için savcıdan izin almak gerekiyordu. Soruşturmadan sorumlu Jandarmalar savcıyla görüşüp MİT görevlilerinin talebini bildirdiler. Savcı da konunun “hassasiyetine” binaen bu talebi kabul etti.

Bir müddet sonra Emniyet Genel Müdürlüğü TEM Daire Başkanlığından da bir ekip ifade alma işlemi esnasında hazır bulunmak istediler. Bunlar için de savcıdan izin alındı.

Niğde’deki şüpheli üç şahıs baştan itibaren “Siz tağut devletsiniz ifademi alamazsınız” diyerek susma haklarını kullandılar ve ifade vermediler. Jandarma bunu kayıtlara geçirdi. Fakat orada bulunan Emniyet TEM görevlileri “başka” yöntemlerle bu kişileri konuşturma yolunu denemek istiyorlardı. Fakat soruşturmanın başındaki Jandarma Yüzbaşısı buna izin vermedi.

Bir müddet sonra Mehmet Aşkar isimli şüphelinin ifadesine başlandı. İfade alma işlemi esnasında Ankara Barosundan bayan bir avukat da hazır bulunuyordu. Aşkar, olayla ilgisini anlatmaya başladı. Kendisinin normalde Hatay sınırında kaçakçılık yaptığını, fakat Heysem Topalca isimli bir şahıs ile onun ayarladığı malzemeleri de taşıdığını söyledi. Bunun için de kimi zaman Hatay/Yayladağ sınırında bir askeri karakola gittiklerini, burada teslimat yaptıklarını, teslim ettikleri malın MİT’e ait olduğunu anlatmaya başladı. Aşkar ve babasının bir transit minibüsü vardı. Heysem ne getirirse onu sınırın öbür tarafına taşıdıklarını anlattı. Eskiden birlikte kaçak malzeme taşıdıklarını, şimdi ise devletin ve MİT’in silahlarını taşıdıklarını seri bir şekilde anlatmaya devam ediyordu ki, bu noktada Aşkar’ın anlatımında devlet, MİT ve silah konusu geçince orada bulunan MİT mensupları araya girip ifadeyi durdurdular ve bir ara verilmesini istediler. Her ne kadar soruşturma görevlisi Yüzbaşı ifadeyi bitirmek için uğraştıysa da MİT’çilerin ısrarlı talebi ve “Amirlerimizle görüşmemiz gerekiyor” beyanı üzerine ifade alma işlemine ara verildi.

Yaklaşık bir saat süren bu ara esnasında Ankara İl Jandarma Komutanlığına önemli misafirler geldi. İfade alma işlemini yürüten Yüzbaşının bağlı olduğu Jandarma İstihbarat Grup Komutanı Albay ve Emniyet TEM Daire Başkanlığında görevli Başkan Yardımcısı görevinde bulunan 2.Sınıf bir Emniyet Müdürü Ankara İl Jandarma Komutanının odasına girdiler. Burada ifade alma işlemini gerçekleştiren kişilerle kısa bir görüşme yaptılar. Bu görüşmenin ardından İfade alma işlemlerine devam edildi. Fakat ifadenin kaldığı noktadan değil de başka konulardan devam edildi. (Olay tarihi itibariyle, ifade alma işlemine nezaret eden Emniyet görevlilerinin bağlı olduğu birim TEM Daire Başkanlığı ve bu dairenin çiçeği burnunda Başkanı da “15 Temmuz Gazisi” Turgut Aslan idi. Aslan’ın yardımcısı da 2.Sınıf Emniyet Müdürü Hasan Yiğit idi. Yiğit, şu anda TEM Daire Başkanı.)

İfade alma işlemine nezaret eden MİT’çiler amirleriyle ne konuştular? MİT’çilerin amirleri kimlerle görüştü? Ankara Jandarmaya gece vakti gelen zevat, ifade alanlarla ne konuştular? Zannediyorum boşlukları doldurmakta kimse zorlanmayacaktır.

MİT’çiler ifade alma işlemini yarıda bıraktırınca Mehmet Aşkar bir müddet şaşkınlık yaşadı. “Yanlış bir şey mi söyledim” diyerek paniğe kapıldı. Zira yaptığı işin devletin işi olduğunu düşündüğünden tereddütsüz ve seri bir şekilde olanları anlatıyordu.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir