HÜZÜNDEN OKUDUKLARIM (3)

 

Aleve ve ateşe dair kelimeler, hüzün lügatinin sayfalarında gizlenmiş olsa gerek. Öyle ki hüzün, kimilerini kor ateşlerde yalınayak yürüyormuş gibi yakıyor. Ve hüznü deştikçe ateş harlanıyor. Ne zaman hüznü okumaya kalksam, o alev, parlak bir ışığa dönüşüp çehremi ve yöremi aydınlığa boğuyor. Şiddetine dayanabilirsem bu aydınlığın, her şeyi ve herkesi çok net görebiliyor, tanıyabiliyor ve anlayabiliyorum. Dayanamazsam! İşte o zaman sımsıkı kapadığım gözlerimle bir âmâ misali dolanıyorum yeryüzünde. Gözün görmediğini, seslerinden çıkarmaya çabalıyorum.

Hüznü yaşamak kolay. Hüzünle yaşamak da kolay. Hüzünden okumak zor olan. Yaşarken, insan dimağında bir lezzet bırakıyor. Nedenini bilebilene aşk olsun. Onu okurken farkına varıyorsun, yaşamakla okumanın bambaşka şeyler olduğunun.

Hüzün, onu yaşamakta olan için âteşîn bir deneyim. İlle de bir deneyim her seferinde. Bir türlü layıkıyla öğrenilemeyen. Çünkü âna ait. Dünün hüznü bugün için birkaç laf karmaşasından başka bir şey değil. Dün ifade ettiğini bugün bir kere daha yaşamaya yeltenmek, yeni bir tecrübeye yelken açmak demek.

Her hüzün, yeni hüzün. Ve bir yönüyle de her hüzün eskimiş. Kadim hüzünler, hatıraların renkleriyle boyanmış muhtelif bireysel resimler. Evet, bireyseldir hüzün. Bir kalabalığın, bir toplumun, bir milletin müşterek hüznünden bahsetmemeliyiz. Bahsedersek yanılırız. O başka bir şeydir. Hüzünden başka bir şey. Belki müşterek bir hisleniş. Ama hüzün değil. Üç yüz altmış dereceli bir çarkıfelek gibidir hüzün. Her açısı ayrı bir duygu katmanıdır. Zamana, mekâna ve kişiye göre değişir ibresinin sabitleneceği açı. Birini ızdıraba salan manzara, diğerine yanık bir türkü mırıldandırabilir. Seni gözyaşına boğan, bana acı tebessümler hediye edebilir. Hüznün paletinde boya da fırça da türlü türlü. Çünkü bireyseldir hüzün.

Nedense çok kere negatif tonlamalarla anılır hüzün. Hâlbuki yemeklere katılan acılı baharatlar gibi hüzün de duygu dünyasına lezzetler katar. Ateşin varlığı insana mutluluk verir. Karşısına geçince keyifli dakikalar yaşarız. Fazla yaklaşırsak, içine dalarsak yanarız. Acı baharatların ismi acıdır. Kararında kullanınca yemeğe lezzet verir. Haddi aşınca ise zehir etkisi oluşturur. Hüzün de böyledir. Ölçüsü tartısı adamına göredir. Benim ölçüm sana uymaz, seninki de bana. Benim hüznüm bana, senin hüznün sana.

Herkesin hüznü kendine. Kiminin yüzünde güller açtırır, kimine gözyaşları döktürür. Fırtına estirdiği de olur melteme dönüştüğü de. Yaralar kimini, kimini yorgan döşek yatırır. Yolunu dağlardan dolaştıran, şehrin sokaklarını kendine mesken kılan, yalnızlığı dost bilen, dostlardan kaçan, bazısına sığınan, bir o yana bir bu yana savrulan…

Kime, hangi zamanda, ne eyler anlaşılmaz. Dedik ya onu yaşamak kolay. Yaşarsın geçer. Sonra yine yaşarsın. Yine geçer. Ama hüzünden okumaya gelince. Önce: Okunması zordur. Sonra: Her okuyan anlamaz dilinden. Ben? Ben de okuyamadığımı anladım. Hüznün yüzünden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir