MİT TIRLARI DAVASI KİMİ ÇÖKERTTİ
Adana ve Hatay’da 1-19 Ocak 2014’de durdurulan silah yüklü tırlarla ilgili olarak Yargıtay 16.Ceza Dairesinde 7 yıl süren ve MİT Tırları adıyla meşhur olan 54 sanıklı ana davada 28 Haziran 2019’da verilen hapis cezaları Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onandı. Bu onama ile Türkiye’de “HUKUK SİYASETİN KÖPEĞİDİR” diyenlerin tezlerinin doğruluğu bir kere daha tescillenmiş oldu.
MİT Tırları kararının onanması, Türkiye’nin uluslararası hukuk mekanizmalarında zor durumda bırakılması için birilerinin attığı en iştahlı adımdır. Bu onama kararını verenler zannetmeyelim ki ülkelerini seven bir avuç vatansever, zannetmeyelim ki FETÖ ile mücadele azminde olan hukuk seviciler, zannetmeyelim ki Erdoğan’a yaranmak için ellerinden geleni yapan iktidar gücünün yanında mevzilenen hukuk savaşçılarıdır. Bunlar “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde” olan ve şairin (Ahmed Arif) dizelerinde de vasfını bulan güruhtur:
“Bunlar engerekler ve çıyanlardır
Bunlar aşımıza ekmeğimize
Göz koyanlardır.”
Suriye’ye gönderilen “yardım tırlarının” sadece yardım tırı olmadığını, konunun önemli bir aktörü geçtiğimiz günlerde tescilledi. Türkiye merkezli paramiliter bir yapılanma olan SADAT’ın belli bürokratik yapılar içerisinde faaliyet gösteren legal görünümlü illegal oluşumlar tarafından desteklenerek Suriye’deki el Nusra, IŞİD vb terör örgütlerine silah naklettiklerini Sedat Peker’in bizzat şahit olduklarını açıklaması vesilesiyle Türk ve dünya kamuoyu öğrendi. Bu önemli ifşaatlar günlerce medyada yer almasına rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulu MİT Tırları ana davası kararını onadı.
Resmi ve gayrı resmi olarak yıllarca MİT içerisinde görev almış eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu bir asker olan Nuri Gökhan Bozkır, Soğan Tırları olayından sonra Ukrayna’ya kaçtı ve burada bazı açıklamalar yaptı. Bizzat içinde bulunduğu Suriye’ye silah sevkiyatları ve bu işten ortaya çıkan milyar dolarlık kara para trafiğini elindeki görüntülerle Ukrayna mahkemelerine anlattı ve bunlar Ukrayna basınında yer aldı. Konteynerlerle nakledilen, çantalarla taşınan ve şıkır şıkır destelenen dolarların görüntüleri yayınlandı. Ezberlerinde “ihanet, casusluk ve FETÖ’cülük” ithamları bulunanlar üç maymunu oynadılar ve anlatılan bu kirli gerçekleri görmezden geldiler. Maalesef Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu kervana katıldı ve verilen ceza kararını onadı.
Oysa yargılama sürecinde daha Sedat Peker’in ve Nuri Gökhan Bozkır’ın anlatımları ortada yokken de yargılanan savcı ve jandarmaların masum olduğu ve birilerinin siyasal ve bürokratik nüfuzlarını kullanarak suç işledikleri ortadaydı; bu gerçekler mahkeme salonunda bangır bangır anlatılmış ve açık seçik ortaya dökülmüştü. Verilen hükmün ve onamanın neden büyük bir yanlış olduğuna dair sadece birkaç örnek vermekle yetineceğim.
Ey hukuk! Gelince kapıyı üç kere çal!
MİT Tırları adıyla meşhur olan bu silah kaçakçılığı olayının iç yüzü, silah kaçakçılığı ve kara para trafiği şahitlerinin tanıklıkları ve itirafları ile ortada duruyor. Gerçeklerin hukuken de ortaya konması için acilen yeni bir soruşturma ve yargılama yapılması gerekiyorken Yargıtay Ceza Genel Kurulunun mahkeme kararını apar topar, kayıtsız şartsız onaması bu ülkede yaşayan insanların hak, hukuk ve adalet beklentilerine büyük bir darbedir.
Yedi yıldır yaşanan bu haksızlık karşısında etkin bir muhalif duruş sergilemeyen haktan, hukuktan ve adaletten yana mevzi almayan hak savunucusu olduğunu ilan eden her kesimden kişiler de verilen bu haksız kararın satır aralarına imzalarını basmış oldular.
Ben hiçbir zaman karamsar olmadım. Kim ne derse desin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından MİT Tırları ana davası hakkında verilen bu onama kararının da mutlaka bir hayra vesile olacağına inanıyorum. Ne zaman mı? Belki yarın, belki yarından da yakın.
Son söz Ziya Paşa’nın olsun:
“Her dokunulmazlığı olanı Allah’a yakın mı sanıyorsun? Her taç giyen çulsuzu şehzade mi sanıyorsun? Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın. İnsan görünümündeki eşekleri insan mı sanıyorsun? Çok mübarek insan gördüm ki güler, içi kan ağlar. Güler görünen herkesi mutlu mu sanıyorsun? Önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra tedaviye başla. Her merhemi her yaraya merhem olur mu sanıyorsun? Kibre ne gerek var? Yoksa vezirim diye gerçekten sen kendini nizamın sahibi mi sanıyorsun? Ey dünyanın geçici nimet ve devletiyle iftihar eden! Dünyanın sana ayrılmış olduğunu ve teslim edildiğini mi sanıyorsun? Bu dünya ne zaman açgözlülerden yoksun kaldı. Sen kendini bu dünyaya çok gerekli mi sanıyorsun? En ummadığın senin içyüzünü keşfeder. Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanıyorsun? Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın. Bu topluluk hep böyle yanında olacak mı sanıyorsun? Namert olayım eğer bu çarka minnet edersem. Senin zulmünden kederlendiğimi mi sanıyorsun? Allah’a güvenenin yardımcısı Allah’tır. Hüzünlü olan gönül bir gün gelecek mutlu olacaktır.”
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.