PERİNÇEK ANA MUHALEFET OLUR MU?

 

Bu ülkede siyaset mühendisliği, sahih bilgiler üzerinden yürümüyor. Ve siyaset mühendisliğine soyunanlar da dürüst değil. Yani memlekette doğru-dürüst bir siyaset ortamı yok. Hal böyle olunca, kimin ne yaptığının, ne söylediğinin ya da söylenenlerin doğru olup olmadığının bir anlamı olmuyor. Takım tutar gibi parti ve ideoloji taraftarı olan halk kitlelerinin üzerinde istenen tutum değişimini sağlamak için birkaç yumuşak algı operasyonu yeter de artar bile.

15 Temmuzdan sonra önümüzde duran en hayati meselelerden birisi de yaklaşan genel seçimler. Zira Erdoğan’ın pervasız, acımasız ve adalet düşüncesinden uzak iktidarının devam edip etmeyeceğini ve Cumhuriyetin 100. yılının hangi motivasyonlarla idrak edileceğini hepimiz merak ediyoruz. Şimdilik temennilerimiz endişelerimizin gerisinde. Bu da acı bir gerçek. Erdoğan’ın memleketin üzerine boca ettiği enkazı kaldırma iradesini gösterecek bir siyasal iktidara ihtiyaç var. Böyle bir iktidar kadar, makul çözüm önerileri ve insaflı eleştirilerle ülkenin düze çıkmasına katkı sağlayacak ve enkazın kaldırılmasına omuz verecek bir muhalefete de ihtiyaç var. Mevcut siyasal aktörler bu beklentiyi ne derecede karşılayabilirler?

Son zamanlarda, hiç alışık olmadığımız kadar çok, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i TV ekranlarında, hararetli tartışmaların içerisinde görüyoruz. Her seçimde, aldıkları oylar bindelik rakamlarla ifade edilen bir partinin genel başkanının bu kadar sık ekranlarda görünmesinin arkasında bir algı çalışması olup olmadığını doğrusu merak ediyorum.

İster komplocu yaklaşımları kullanalım, ister medyada yazılanlar üzerinden gündemi değerlendirelim, gelişmelerin perde arkasını okumak için kurduğumuz her denklemin bir tarafında mutlaka Doğu Perinçek adı geçiyor. Siyasetçilerin açıklamalarını da buna dâhil edebiliriz. 15 Temmuz’dan bu güne tartışılan “darbeyi kim yaptı, darbenin siyasal ayağı, derin yapılar vb.” konuları Perinçek’in söylemlerini göz ardı ederek okumak mümkün değil. Erdoğan-Perinçek ilişkisinin günceline girmeyeceğim. Anlatmak istediğim konu bu değil. Fakat konunun daha iyi anlaşılması açısından bu ikilinin son beş yıllık ilişkisini zihninizden şöylece bir geçirmeniz yeterli.

Diğer taraftan “darbe”ler üzerinden okunan bir asker-siyaset ilişkisine sahibiz. Emekli askerlerin Perinçek’in partisi çevresinde kümelenmesi ve bu partinin adının da sandıktaki oy karşılığıyla hiçbir ilgisi olmayacak şekilde darbelerle birlikte zikredilmesini nasıl değerlendirmek gerekir?

Aktif siyasetle “derin” siyaseti bir noktada ayırmak şart. Spekülatif tutumları ile yıllardır siyaset sahnesinde yer alan Perinçek iki yönlü: Hem aktif hem derin. Bugün itibariyle solcu, milliyetçi ve Kemalist görünümlü. İslamcı değil, ama pragmatist. Dincilere karşı, ama dine saygılı bir portre çiziyor. Türkiye’nin bugünkü siyasal konjonktüründe böyle bir siyaset adamı portresinin cuk oturacağı yer öncelikle ana muhalefet olurdu. Perinçek bu tanımlamaya göre ideolojik anlamda kemale ermiş görünüyor. Fakat aktif siyaset kadroları açısından çok eksiği var. Bir kere partinin ana omurgasında askerler var. Asker, aktif siyasetten anlamaz. Perinçek açısından bu badireyi aşmak bir şekilde mümkün olabilir. Şayet Perinçek, söylemleriyle CHP ve AKP’nin okumamış (avam) tabanında ilgi uyandırırsa, Türkiye’deki “derin” siyaset ona ihtiyaç duyduğu kadro desteğini sağlayabilir. Peki, sağlar mı? Onu bilemeyeceğim.

Ayasofya kararı için “ikna oldum” diyen Perinçek, partisinde balans ayarı yaparak tabanını genişletme manevrası yapıyor kanaatimce. AKP’nin yöntemlerini AKP’ye karşı kullanmak ona bir şey kaybettirmiyor. Perinçek açısından Erdoğan iktidarını desteklemekle devirmek arasında bir fark yok. İktidar olsa aynı işleri kendisi yapacak. Bu noktada AKP’yi ideolojik anlamda tehdit ya da rakip olarak görmüyor. Meseleyi bugüne kadar hep siyasal hedef pragmatizmi açısından ele aldı. Düşman tanımı AKP ile aynı: PKK ve FETÖ. Bu noktada kendini AKP’nin yanında ve diğer tüm partilerin karşısında konumlandırıyor.

Asıl soru belki de şu: İç ve dış “derin” güç odakları, hedeflerini gerçekleştirmek adına yakın ve orta vadede yola Erdoğan’la devam etmeyi mi tercih edecekler yoksa yeni bir kadroyla mı?

Derin güçler açısından, AKP ile muhalefet arasındaki oy dağılımı yaklaşık olarak yarı yarıya olduğuna göre ille de İslamcı AKP ile yola devam etmek gerekli değil. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan isimleri Erdoğan’a rakip olabilecek çapta değiller. Geniş kitlelerin tanıdığı bir yüz, fakat denenmemiş bir isim olarak Perinçek hiç birimizin ummadığı bir şekilde desteklenerek sahneye sürülebilir mi, diye kendi kendime soruyorum. Şu da var: İlle de Perinçek ismi üzerinden mi olur böyle bir destek? Perinçek’in boşta bırakılmayacağı ve makul bir ismin öne çıkarılacağı bir denklem de kurulabilir mi?

Son günlerde hemen her partide ortaya çıkan parti içi muhalefet gündemlerini ve partili partisiz ortaya çıkan isimleri buraya kadar bahsettiğim çerçeve içinde değerlendirdiğimde sürpriz, konjonktürel birlikteliklerin zemininin hazırlandığını söylemek benim açımdan abartılı bir yorum olmayacaktır. Zaman ne gösterir bilemem, fakat Perinçek’e kendisinin de tasavvurlarını aşan roller biçilme olasılığı her zaman kapımızda bekliyor.

Halkın milliyetçilik reflekslerini doğru analiz edenler açısından ülkemizde algılarla oynamak çok kolay. Bugün Maocu, Apocu diye kirli gösterilenler yarın rahatlıkla en büyük Atatürkçü, en şahane milliyetçi, gerçek vatansever etiketiyle sunulabilirler.

Başlıktaki sorunun cevabını da siz verin.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir