YÜRÜMENİN ANLAMI – 2

 

Yürüme dürtüsünün arkasında, pratik bir yarar sağlaması umulan amaçlar olmalı. Sade kuru bir hevesten kaynaklanmamalı bu dürtü. Ya bir sebebe ya da neticeye bağlı olmalı. Sadece ve sadece yürümek için yürüyen (öyle olduğunu zannedip kendini aldatan) kişi, gerçekten anlık arzularının şahikasında olduğundan mı o esnada yürümek istiyordur?

Yürümek amacıyla yürümek! “Sanat, sanat içindir” aforizması türünden tuhaf bir önerme. Yürümenin gerekçesini üretmek ya da bulmak adına aklımızı askıya alabilir yahut bin bir türlü akıl oyunu kurabiliriz. Mesela: Çıkıp hava almak, ayılmak, ayrılmak, uzaklaşmak, kaçmak, takip etmek, kovalamak, sıyrılmak, nefes almak için yürüyüşe çıkmış olabiliriz. Temiz, derin, uzun bir soluk almak, ter atmak, rahatlamak, gevşemek, yalnız kalmak, baş başa olmak, geri dönmek, keşfetmek, görmek, hissetmek için yürüyor da olabiliriz. Veyahut da duymak, anlamak, içindeki sıkıntıyı gidermek, hüznünü dağıtmak, hüznünü doya doya hissetmek, huzursuzluk veren endişeleri bertaraf etmek ve sevinçleri çoğaltmak, kalbe dokunan duyguyu yoğunlaştırmak, sağlıklı olmak vs. için yürüyor olduğumuza dair bir kurgu da oluşturabiliriz. Zihnimizde kıpırdayan birçok ciddi ya da eften püften gerekçe üretebiliriz. Ve bu gerekçeler vasıtasıyla da bizi adım adım mutluluğa ve huzura yakınlaştıracak, mucizevi bir şekilde de kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayacak, hayat kokulu bir akışın içinde bulabiliriz benliğimizi.

Yürümenin bizzat kendisi ya da yürümek düşüncesi başlı başına bir anlam manzumesi oluşturmadığına göre, onu tamamlayacak en azından ikinci bir olguya ihtiyaç var. Zaman, mekân, amaç, vaziyet, vazife ya da başka bir şey. Buradan, yürümenin anlamının, onu başlatan unsurla şekillendiğini büyüdüğünü söyleyebiliriz. Başlangıcı sağlayan motivasyon, anlamın belirginleşmesindeki en önemli aktör. Anlam, sonuca ya da muhtemel hasılaya göre değil, esas itibariyle amaca göre şekilleniyor. Zira, başlangıçtaki motivasyon bizi arzuladığımız sonuca ulaştırmayabilir. Sonucun da irade dışında ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Başlangıç ve yol süreci, yürümenin iradeyle şekil alan kısımlarıdır da sonuç için aynı iradeden bahsetmek mümkün ve dahi doğru olmaz. Baştaki gerekçeler beklenen sonucu doğurmayabilir. O halde bize düşen, sonucuna odaklanılmış bir yürüyüşe başlamak değil, başlangıç gerekçeleri ve yol süreci mümkün olduğunca isabetle inşa edilmiş bir yürüyüşü hayatımıza katmaktır. Yürümenin anlamını belki böyle bir zihinsel süreç neticesinde yerli yerine oturtabiliriz. İrademiz dışında kalan sonuca odaklanarak değil. Esasında birçok güzellik de süreç içerisinde ortaya çıkar.

Yolda olmak, hedefe varmış olmaktan çok daha fazlasını vadeder insana. Yol boyunca karşılaşılması muhtemel sürprizlerin ve yaşanması muhtemel keşiflerin her birisi bizi yeni bir düşsel, düşünsel ve ruhsal iklime sokabilir. Mümkünler kuşağında mükemmelliklerle ödüllendirilme fırsatını elde ederiz.

İyi de yürümeye ille bir anlam yüklemek gerekli mi? Tabii ki değil! O halde, neyin peşindeyiz?

Aslında biz istesek de istemesek de farkında olsak da olmasak da bilinçli ya da bilinçsiz, bilinç altımızda bu süreci işletiyoruz. Mutlaka bir motivasyona bağlı olarak yürüyoruz. Mesleğin, bedenin, zihnin, tutkuların ya da heveslerin dürtüklemesiyle.

Hayatın “doğal” akışında istem dışı oluşan anlamı kayıt altına alarak “bilinç” düzeyinde bir anlama dönüştürebilir miyiz? Yani, yürümenin anlamını bilinçli olarak oluşturabilir miyiz? Bu sorunun cevabını arıyorum. Nihai yanıtım “evet”. Peki, bunu nasıl başaracağız? İlerleyen bölümler, bu sorunun cevabını arama hikayesi olarak da okunabilir.

Şu soru da var dilimin ucunda: Kendi yürüyüşümüzü anlamlı hale getirmek için harcadığımız çabayı, başkalarının yürüyüşlerinin anlamını kavramak için de harcamalı mıyız? Yürümek bağlamında, başkasına ait olanı anlama çabası kişisel pratiğimizi geliştirmede ve ona anlam yüklemede bize bir ışık tutacaksa bunda beis yok. Aksi halde dedikodunun farklı bir türünü devreye sokmuş oluruz ki, yürüyerek kazanma şansını yakalayacağımız erdem de avuçlarımızdan akıp gider. Zira kim iyi yürüyor veya kim kimden daha iyi yürüyor sorularının pratikte hiçbir anlam karşılığı yoktur ve başkalarının neden yürüdüğü üzerinde faraziyeler üretmek de yararsızdır. Ne hayatımıza ne de bireysel yürüme pratiğimize bir katkı sunar.

Tanpınar‘ın İnsan kalbi, başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetinde açıktır” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi Sayfa: 67) sözünü yürümek bağlamında da hayatımıza tatbik edebiliriz. Öyleyse bırakalım her yürüyüşçü kendi pratiğinin anlam kuşağını kendi inşa etsin.

Bize düşen, kendimiz için beklediğimiz saygıyı başkalarına göstermekten ve yürüyüşlerimizin anlam coğrafyasını inşa etmekten ibaret.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir