(Grafik: Giray Turna)

YASLI YASA KANLI KANUN

 

Hukuka dair olan ile musikiye dair olanın aynı kelimeyle telaffuz edilmesi oldukça manidar. Kanun kelimesi, hukukun ve müziğin terminolojisinden izler taşıyan, cinsiyetsiz bir velet.

Kanun çalan, yerine göre alkışlanıyor, yerine göre cezalandırılıyor. Diğer taraftan “kanun”u çalan, onunla menfaatler dünyasını imar etmek adına hareket serbestisi kazanıyor. İlk cümle müziğe dair, ikincisi ise hukuka.

Adaletin; toplum hayatına can veren, dinamizm kazandıran bir hüviyete sahip olabilmesi için kanunlara ihtiyacı var. Ve kanunlar, yürürlükte oldukları ülkenin her vatandaşını aynı seviyede sorumlu kılar. Sorumluluğun seviyesi ile oynandığı zaman, adaletin kılıcı kırılır, terazisi yan yatar. Bu seviyeyi şahsi menfaati lehine bozanlar, kanunu çalan kişilerdir. Bu çalıntı kanun, kendi malları olur, ona istedikleri anlamı yükler ya da yükletirler. Sorumluluğun seviyesiyle oynarken sadece kendi menfaatlerini gözetseler “Allah’ınızdan bulasınız” deyip bir kenara çekilmeyi düşünebilirsiniz. Ama gel gör ki, ötekinin ya da öteki olarak gördüklerinin aleyhine olacak şekilde sorumluluğun seviyesi ile oynandığından ötürü “öteki” mazlum, erkin sahibi de zalim olur.

Evet, mazlumun âhı çıkar ve zulm ile âbâd olunmaz. Bunlar ayrı fasıllar ve meselenin sonucuyla ilgili daha ziyade. Kanunları “yürütmekle” yükümlü olanlar ehliyetlerini art niyetle kullandıklarında, zalim damgasını yemeleri mukadderdir. İster hâkim/savcı olsunlar ister idareci/yönetici. Bir halkı, bir topluluğu ya da bir insanı adaletten mahrum bırakmaya hiçbir muktedirin hakkı da yoktur, yetkisi de. Ama maalesef kanun, zalim ruhlu muktedirlere bu esnekliği sunabiliyor.

Kelimelerle oynamak kolay: Kanunun lafzı, kabul gerekçesi, yorumu, doktrin, vicdan… Ne acı ki, bugünün Türkiye’sinde bu kavramlar bir araya getirilip bir zulüm düzeni oluşturuldu. Bu zulüm düzeninin alkışçılarına da ulufe dağıtır gibi mükâfatlar verildi, veriliyor. Ortaya çıkan tablo da sanki halkın demokratik tercihinin bir neticesiymiş gibi ambalajlanıyor. Bizim elimizde ise kala kala sonucunu öngöremediğimiz bir hukuk mücadelesinin azmi kaldı. Diğer seçeneğimiz, zalim düzenin mimarlarını ve sürdürücülerini Allah’a havale etmek. Zira insan bir şekilde nefsini huzura erdirmek istiyor.

Kanunlar toplumun ya da milletin ihtiyaçlarını gidermek üzere adaleti ve hakkaniyeti eşitlik prensibine bağlı olarak sağlamak için oluşturulur. Birilerini kayırmak için oluşturulan kanun, adaletin terazisini bozar. Diğer taraftan, dört dörtlük bir kanunun, birinin lehine bir başkasının da aleyhine olacak şekilde uygulanması ise sadece adaleti değil, ona olan inancı da yerle bir eder.

Bugün kanun, içi boşaltılmış bir kavram olarak hukuk sisteminin sakızı haline geldi. Ağızlarda çiğnenip duruyor. Her şeyin kanunlara uygun yapıldığı söyleniyor. Bunun anlamı şu: Her iş kılıfına uyduruluyor. “Kanun ne diyorsa odur”, dendiğinde ise onun bir sopa gibi başımıza inip duracağını anlamamız gerekiyor.

Halkın nazarında hukuka güven duygusu zedelenmişse, mahkemelerin adaletli ve hakkaniyetli davranmadığına dair görüşler çoğunluktaysa kanun neye yarar ki? Bir müzik aleti olarak işlevseldir. Ama hukuk sisteminin hiçbir çarkını yağlayamaz.

Bir de şu var: Bizler, kanunlardan dem vurulduğunda, çoğunluk itibariyle hep olumsuz bir bakış açısına sahibiz. Kanun deyince aklımıza ilk gelen şey yasaklar oluyor. Değiştirelim bu bakış açımızı ve kanun lafzını duyunca, meşru olanı ve onun en geniş sınırlarını getirelim hatırımıza. Kanun, meşru olanı belirler ve sınırlarını çizer, şeklinde bir tanım yapalım. Varsın kanun yapıcılar, maddelerin lafzını çiziktirirken negatif cümleler kursunlar, yasaklayıcı yaklaşımlar geliştirsinler.

Kanunla ilintili bir aktör haline geldiğinizde, ona bakışınız da değişiyor. Onunla ilintili olmak, bir bakıma taraf olmak anlamına geliyor. Mağdur, şüpheli, sanık, tutuklu, hükümlü. Ya da yönetici, hâkim, savcı…

Bir tutuklu için ise kanun hem öcü hem kurtarıcı. Zira hürriyetinden yoksun olma hali, karamsar bir yaklaşıma neden oluyor. Hürriyetine yeniden kavuşma ümidi ve arzusu iyimserlik duygularını tetikliyor. Şahsi olarak benim de bir mağduru olduğum son yıllardaki hukuki süreçte, tutukluluk halinin başlangıcını ve devamını kanunlarla mihenge vurduğumuzda muktedirlerin verdikleri kararlarda hiçbir haklılık payı bulamıyorum. Çünkü bu sıralar ülkemizde kanunlarla ambalajlanmış bir zorbalık dayatılıyor. Kim bilir kaç masum bu zorbalığın muhatabı olarak bir gözaltı ya da cezaevi hikâyesi yaşadı, yaşıyor ve yaşayacak.

Son zamanlarda hukukun siyasal iktidar ve bir kısım muktedirler tarafından, kendileri gibi olmayanları dövmek için bir sopa olarak kullanıldığı da dillendirilir oldu. Hayır, aslında sopa olarak kullanılan hukuk değil, kanun. Bana göre hukuk bir sistemdir. Ve ülkemizde şimdilerde hukuk sistemi bir işkence mekanizmasına dönüştürülmüştür. Hukuk terminolojisine ait herhangi bir etiketle bu mekanizmanın içerisine tıkılan insanlar kanun sopası ile dövülüyor. Gel gör ki, olup bitenleri uzaktan uzaktan izleyenler, kanun sopasının birilerinin başına, gövdesine inip kalkmasından hâsıl olan sesleri, musiki nağmesi zannedip koltuklarında geriniyorlar. Umarım o kanunu bir gün bu kişilerin başlarına çalmazlar.

Yasa, kanunun diğer adı. Ve ne talihsizliktir ki birisi kanla diğeri de yasla kirlenmiş bu kelimelerin. Birinin alnına kan bulaşmış, değerinin yas.

 

1 Comment

  1. […] (*) Bakınız; “Yaslı Yasa Kanlı Kanun” yazısı https://kadimkuslar.com/yasli-yasa-kanli-kanun/ […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir