KAR’IN GÜNDEMİ
Gündemi belirlemek güçlü olana ya da gücü elinde bulundurana mahsus. Fakat şu da var ki güç, her zaman insanla ilişkili bir olgu değil. Mevsim kış ve yağan kar, yer yer gündemi belirliyor. Trafik allak bullak, okullar tatil, haber bültenlerinde kış manzaraları ve karın gündemi. Doğaya ve mevsim geçişlerine duyarlı olanların gündemini de kar belirliyor. Şairane sözler sarf etmek şart değil. Yağarken de ertesinde de ilham esintisi oluşturabiliyor. Velhasıl kişisel gündemimizde mutlaka bir yer ediniyor kar. Kış değil, ille de “yağan kar”.
Toplumun gündemine daha çok maddi etkileri ile yağsa da kişisel gündemlerde hem maddi hem de hissi dokunuşları var. Şiirin ya da başka bir edebi ürünün bir yerlerinden bir düşünüşe veya bir ilhama göz kırpabiliyor. Lirik bir şiirin akıp gidişi gibi ufuklarımızı dolduran kar taneleri, “Birlikten kuvvet doğar” deyişinin en isabetli örneği. Öyle ki hem hayatımızın hem de hayalimizin gündemini belirliyorlar.
Şehrin meydanlarında/sokaklarında, doğanın koynunda/kollarında, evimizin penceresinde/bahçesinde… Hangimizin hisleri çocukluk yıllarından bir enstantane ile birleşmez. Bu hissediş, bu hatırlayış umut ederim ki dimağımızda lezzeti kalmış bir âna ait olsun. Fakat hatırlanmaya değer olan sadece hayatın lezzetleri değil. Hissin ve hatırlamanın bir bölümü de elemlerden mürekkep. Elemleri lezzete dönüştürmek ise hüznün işi. Eksik etmeyiz zaten ömrümüzden hüznü. Şair boşuna dememiş; “hüzün ki en çok yakışandır bize”. Bir taraftan da kaygısını dile getirmiş ve “belki de en çok anladığımız” (Hilmi Yavuz) demiş.
Kar gündemimizi belirliyor. Zira güç onda. Kar tanesi, bir iken, birlik oluyor ve hücum ediyor üstümüzden üstümüze. Sessiz sedasız. Sahi, hiç kar sesini tasvir eden bir kalem üstadı var mı? Yahya Kemal,
“Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu”
derken o ulvi ve sessiz yağışın, ruhuna fısıldadıklarını mısralaştırmıştı. Hatırımda kalan başka bir kar sesi yok benim.
Doğrusu kar, gündemi belirlemeyi hak edecek levazımata da sahip. “Yılın ilk karı” manşeti ile başlar haber bültenleri. Kar altında yürüyüşlerin romantizmi hatırlatılırken, bir taraftan da “aman dikkat” diye ikaz ediliriz. Kar altında fazla yürüyüp üşütmeyelim diye. Yoğun kar görüş mesafesini azaltır. Trafikte seyreden araçlar hız yapmamalıdır. Kar varsa mutlaka aracımızda kar zinciri de olmalıdır…
Yoğun kar yağışının hayatı felç ettiğini söyleyenler çok olur. Aldanmayın bunlara. Kar hayatı felç etmez. Belki bizim felç olasımız gelir kar yağdığını görünce. Yollar kardan kapandı, okullar tatil oldu, arabanız yolda kaldı. Eee? Yoğun kar yağışı hayatı felç etti (!) Yok efendim. Sizin düşleriniz ve düşünceleriniz felce uğramış. Bu yüzden zaten “karakış” deyip duruyorsunuz. Kış bembeyazdır. Ve bize hayatımızda yeni ve beyaz bir sayfa açma teklifidir. Üstelik her yıl tekrarlanan bir tazelikle.
Zamanı gelince karın yağacağını bilmek, duygu dünyamız için, karın sunacağı nimetlerden yararlanmak adına kutlu bir vaattir. Hem takvimler de hangi vakit karla buluşacağımızı hatırlatmakta pek maharetliler. O halde ne diye “aniden bastıran” kar yağışından şikâyetler ediliyor. Gününe, hatta saatine kadar başlangıcını ve bitişini tahmin eden meteoroloji uzmanlarımız var. Üstelik çoğu zaman da isabetliler. Takvimlerin fısıltıyla söylediğini, mevsim, bağırarak duyurur: Kış, kar mevsimidir. Gündem kardır.
Kardan adam yapmak için çok bir şeye ihtiyaç yok. Biraz coşku ve heyecan yeterli. Kartopu oynamak için ise tek bir şeye ihtiyaç var: Arkadaş.
Siz siz olun saçınıza karlar yağmadan, lapa lapa yağan karın altında yürüyüş yapmanın lezzetini yaşayın. Ama yalnız başınıza ama bir dost eşliğinde. Kar tipiye dönerse şansınızı zorlamayın. Kapalı bir mekâna atın kendinizi ve karın tipi halini doyasıya seyredin.
Geceleyin kar altında mısınız? O halde Ahmet Muhip Dıranas’ın mısralarını dilinize dolayıp şiirler terennüm edebilirsiniz:
“Kardır yağan üstümüze geceden
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden”
Gece ve kar! Bir şiirin mısralarını akıtamadıysanız kaleminize, bir şairin mısralarını kondurabilirsiniz dudaklarınıza. Ama yalnız değil. Bir dost ile birlikte. Kar kiminin saçına yağar, yaz bekler iken. Kiminin de yazın yağar kar başına ve türkü olup söylenir: “Neyinden korkayım kışın, yazın yağar kar başıma” (A.O.Eyüboğlu)
Cahit Sıtkı Tarancı ise yüzündeki çizgileri aynada görünce “Şakaklarıma kar mı yağdı ne” diyerek belirtir hayretini.
Kar gündemimizi belirliyor. Bazen, üstümüze yağmadığı zamanlarda bile. Yıllar önce (1996 yılının sonları olmalı) ılık bir İskenderun kışında benim de gündemim olmuştu. Ama bu sefer yağmadığı için. Birkaç mısra sıralamıştım o vakit. Son sözümüz de bu mısralar olsun:
Kış Görmeyen Şehir
Bu şehirde böyle karsız kış geçer
Yazlar peşi peşine “kış kış!” geçer
Umut yok ağaçlar aklaşmayacak
Dallardan dökülüp yaş akmayacak
Kardan adamlara hasret her çocuk
Elinde süpürge göğsünde boncuk
Oynanan, bir mevsim oyunu dersin
Kartpostallardaki kışa gülersin
Gülmek değil belki üzülmek gerek
Kar bilmez çocukları düşünerek
Kar yağsın Allah’ım, karsız bu şehir
Bir kış günü sıcaktan ölebilir!