ANAYASA MI ÜTOPYASA MI?

 

Anayasa, hukuk sisteminin en hatırlı mevkiindeki metin. Fakat bir o kadar da en çok hırpalananı. Türkiye’de hazırlanan her anayasa bir ihtilalin/darbenin ürünü. Yenisi, eskisini tedavülden kaldırmış ve/fakat hep şikâyet konusu olmuş. Hal böyle olunca; bu ananın doğurduğu yasalar da yaslı ve kanlı oluvermiş.*

Cezaevinde tükenen dakikalar esnasında anlamsız bir uğultu olarak temas edip geçiyordu kulaklarımdan anayasa lakırdısı. Alınlarına kan ve yas bulanmış kelimelerin/kavramların, analarının nasıl bir çehreye sahip olacağını düşünmek dahi ürpertiyordu beni. Hayır, bir kelime oyunu değildi bu. Yaşanan trajedinin hikâyesini kurgulayanlar kirlettiler bu kavramları. Ben gördüğümü ifade ediyorum. Gördüklerimiz her zaman hoş olmayabiliyor. İdeal olanın güzelliklerini çok kimseler zaten anlattılar bugüne dek. Bana düşen, bugünden zihnime ve kalbime yansıyanları cümlelere dökmekten ibaret.

Anayasa; devletin, toplumun ve bireylerin hak ve yükümlülüklerinin ve ilişkilerinin hem alanlarını hem de sınırlarını belirlemek vaadinde bulunuyor. Peki, bunu başarabiliyor mu? Devletin, toplumun ve bireylerin hâl-i pür melâline bakarsak başaramıyor. Sanki bir ehven-i şer düzeninde yaşıyoruz. Ve “en kötü düzen bile düzensizlikten iyidir” kriteri ile avunuyoruz. Necip milletimiz buna mı lâyık? Sen, ben, o, biz; hak ettiğimiz bu mu? Kasım kasım kasılmanın âlemi yok. Çünkü “Nasıl iseniz öyle idare olunursunuz” düsturu her zamanki gibi devrede.

Devletin ve toplumun düzenine dair söyledikleri bir yana, anayasanın bireyi ilgilendiren, özellikle de bireyin temel hak ve özgürlüklerine temas eden kısımlarını -şimdilik bir ütopya gibi görünse de – bir gün mutlaka idrak edeceğimize inanıyorum. Hem ütopyalara inanmak kötü bir şey de değil. En fena ihtimalle kendimi kandırmış olurum. Ama aynı zamanda kendimi avutmuş da olurum. O halde: Yaşasın ÜTOPYASA!

Acaba oturup ütopyasımın maddelerini mi çiziktirsem? Belki bir gün, emeğe saygı duyan bir hamiyetperver yetkili sesime ses verir. Zira bugün ne anayasadan ne de onun evlatlarından hakkaniyet namına bir adalet ışığı yansımıyor hanelerimize.

Benim öyle bir anayasam olmalı ki; bir insanın acısını dindirmek için, bütün insanlık acı içerisinde kıvranıyormuş edasıyla tavır takınmalı. Yasalar doğurmalı ve özlenen gerçek adaleti bir meltem gibi estirmeli sokaklarımızda.

Benim anayasam; önce insan ve yalnızca insan demeli. Hem öyle demeli ki, bu cihana sığmayan, fakat iki cihanı içine sığdıran insanın, insanca varlığına kefil olmalı.

Memleketin anayasaları uzun oluyor. Benim anayasam öyle olmadı. Bunlar olsa olsa benim ütopyasamın ilk maddeleri olur. Gerçi adam olana bu kadarı da yeter!

* Bakınız; “Yaslı Yasa Kanlı Kanun” yazısı:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir