İÇERDEKİ GÜNDEM
Hapishanenin günlük rutininde gündemler müşterektir. Her tutuklunun, yerine göre de her hükümlünün gündemleri birbirine benzer. Zihinlerdeki algı önceliği, tahliye umuduna dair sözcüklerdedir.
Tahliyenin gerçekleşmesi adına ne yapılabilir? Ne olmalı ki tahliye, beklenti olmaktan çıksın da gerçeğe dönüşsün?
Sonra, iddianame beklentisi. Ne zaman hazırlanacak, savcı ne zaman yazıp bitirecek? Dava ne zaman açılacak?
En heyecanlı kısım da -hala tahliye gerçekleşmemişse- ilk duruşma. İlk duruşma ne zaman yapılacak? Zira tutukluğun devamı için gerekçe olarak sunulan birçok husus artık ortadan kalkacak. Delillerin toplanması devam ettiğinden, bazı “şüphelilerin” hala yakalanamadığından vs. dem vuran “tutukluluğun devamına” dair kararlardaki gerekçeler nihayete ermiş olacak. Ve artık bir Sulh Ceza Hâkimi değil, en az üç hâkimden oluşan bir ağır ceza mahkemesi heyeti tutukluluğun devam edip etmeyeceğini değerlendirecek.
Bir diğer gündem: Soruşturma ya da dava hakkında yeni bir gelişme var mıdır, sorusu. Televizyondan, gazetelerden, gelip giden avukatlardan, ziyaretçilerden edinilecek küçücük bir “yeni” bilgi pek kıymetlidir.
Dışardakiler gibi, içerdekiler de ülkede olup bitenlerle ilgilidir. Bir farkla ki, içerdekiler daha bir bilincindedirler; gündemin değil de ne kadar da etkisiz bir eleman olunduğunun. Onsuz da hayat devam ediyordur. Gündemin çarkı dönüyordur. Bunun farkına varır içerdeki ve içi acır. Ve bu yüzden, çok kere, içerdeki için ülkenin gündemi talidir. Asıl günden “içeri”dedir.
Bir ben vardır ben’de, benden içeri. Her kişinin yüreğine, bam teline dokunan gündemler. Bu da içerdeki gündemdir. Benim adıma “içimdeki gündem”, öbürüne göre “içindeki gündem”. Hadi, umum adına söyleyelim: “İçerdeki gündem”.
Farklı bağlamlarda olsa da hapishaneye dair olup bitenler, haber değerine sahip satır başları, dedikodu boyutundaki ve kâh sosyal medyada kâh kulaktan kulağa dolanıma giren her söz… Tutuklunun ve hükümlünün kendisi, ailesi, konu komşusu, sevenleri, sevmeyenleri, nefret duyanları tutukluya tutkuyla bağlı olanları, sevgi ölçeğinden bağımsız yakınlık hissedenleri, gözlemleyenleri, empati kuranları, “oh olsun” diyenleri, ah-vah edenleri de alakadar eder bu içerdeki gündemin parametreleri.
İçerdeki gündem ne televizyondaki haber bültenlerinde ne de gazete sayfalarında yer bulabilir. Bulmasın da zaten. Mahrem kalsın. Sadece varlığı bilinsin. En çok da bilmesi gerekenler bilsin.
İçerdeki gündem, herkesin kendisine mahrem. Belki ana başlıklarını saymak mümkün, ama boyutları, şiddetleri türlü türlü. Evlat, eş, anne-baba, sevgili, bir dostun ya da candan arkadaşın hasreti ve sevgisi. Vatan, vazife ve ideal aşkı. Özgürlük ve kavuşma özlemi. Dua ve mağfiret temennisi. Yeni bir sayfa açma, yeni bir hayata başlama projeleri. Dışardayken farkında olamadıklarının, içerdeyken farkına varmanın şaşkınlığı. Kıymetini bilmediklerinin kıymetini anlama. Dışarıda ıskalanan duyguları, içeride içerine sindirme.
İçerdeki gündem. Yani içerindeki, içindeki. Sana ait. Sadece sana ait. Satır başları herkes için müşterek olsa da. İçerikleri herkesin içinde ayrı bir yürek yangını.
Gün-dem. Günün demini almış hali. İçerdeki gerçek, dışardaki yapay. Dışarda bunun farkına varmak mümkün değil. İçerdekiler ve yolu içerden ya da hapishanenin içinden geçenler ancak anlayabilir bunu. Gün, demini içerde alır. Demini alınca bardağa boşaltmak, yudumlamak gerek. Zira çok bekletince acılaşıyor. Tıpkı çayın demi gibi.